Atatürk
BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 25.11.2025 | Okunma Sayısı: 41
25.11.2025 tarihinde Baromuz Kadın Hakları Komisyonunca 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü etkinlikleri kapsamında Baro Hizmet Binamızda basın açıklaması düzenlenmiştir.

BASIN AÇIKLAMASI

25 Kasım, yalnızca bir tarih değil; bir direnişin, bir trajedinin ve kız kardeşlerimizin kanıyla yazılmış, dokunulmaz bir mirasın adıdır.

65 yıl önce, Dominik Cumhuriyeti’nin üzerine 30 yılı aşkın süre kâbus gibi çöken Trujillo diktatörlüğüne karşı insan hakları ve demokrasi mücadelesi veren ve eli kanlı dikta rejimi tarafından tecavüze uğratılıp bir uçurumdan aşağı atılarak katledilen Mirabal Kardeşler'i anmak üzere buradayız. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün bir isyan manifestosu olarak ilan edilmesinin arkasında yatan, işte bu vahşettir.

Ölümlerinin üzerinden 65 yıl geçse de biz, mücadelesiyle bir diktatörü deviren kadınların devrimci ruhunu yaşatıyoruz. Ve şimdi, Mirabal Kardeşler’in onurlu direniş ruhuyla, tüm kadınlar için bir kez daha haykırıyoruz: Mücadelemiz BİTMEYECEK! 

Öfkeliyiz! Çünkü katiller, sırtlarını cezasızlık zırhına yaslayarak aramızda dolaşmaya devam ediyor! 

Öfkeliyiz! Çünkü ölüme giden yol, “beni koruyun” diye kapılarına gelen kadınları “bundan bir şey çıkmaz”, “aile içi meselelere biz karışamayız”, “kocandır yapar”, “sen yine mi geldin?” diye geri çeviren kamu görevlilerinin ihmaliyle açılıyor!

Öfkeliyiz! Çünkü siyasi istikbal uğruna, kadınların koruma kalkanı olan İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmayacağı bildirildi ve yaşam hakkımız pazarlık konusu yapıldı! 
Öfkeliyiz! Çünkü öldürülme tehlikesi altında yaşamaya mahkum edilen kadınların çığlıkları, kulakları sağır eden bir sessizlikle karşılanıyor!

Öfkeliyiz, çünkü öfkemizin somut delili, kanımızı donduran istatistiklerdir: Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yayınlamış olduğu verilere göre, hükümetçe “aile yılı” ilan edilen 2025 yılının ilk 10 ayında, toplamda 398 kız kardeşimiz erkekler tarafından öldürüldü ve 219 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Kadınlar, bu yıl da en çok, en güvende olmaları gereken yerde, yani evlerinde; en çok, en güvenmeleri gereken kişiler, yani en yakınlarındaki erkekler tarafından ve en çok, en zor ulaşılabilir olması gereken ateşli silahlarla öldürüldüler.

Bizler, o kardeşlerimizin hatırasını göğsümüzde bir meşale gibi taşıyoruz; çünkü gerçeği biliyoruz: kadınları öldüren, trafik kazaları değil, hastalıklar değil, erkekler! 

Çünkü bu ülkede bir kadının güvende hissedebileceği bir ev, bir sokak, bir kurum yok! 

Çünkü bu ülkede cinskırım var! Ve bu cinskırımın en büyük ortağı, koruma yükümlülüğünü yerine getirmeyen devlet!

Devleti devlet yapan kurumları, kurumları bir araya getiren ise bireylerdir. Bireylerin devlete olduğu kadar, devletin de bireylere karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumlulukların başında ise özellikle de kadınlar ve çocuklar gibi dezavantajlı grupların yaşam hakkını korumak gelmektedir. Üzülerek söylüyoruz ki; Türkiye’de kadınlar ve çocuklar, uzunca bir süredir devlet mekanizmaları tarafından kendi kaderlerine terk edilmiş durumdadır! 

En üst yasama merci olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümünün aydınlatılması için verilen önergenin reddedilmesi gibi verilen -en hafif tabirle- kötü niyetli kararlarla, kadın cinayetlerinin üstünün örtülmesine ve cezasızlık politikasına alet edilmektedir.

Yürütme erki, kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin politikalar geliştirmek şöyle dursun, imzalandığı yıl, Türkiye’de kadın cinayetlerini en aza indiren İstanbul Sözleşmesi’nin artık uygulamayacağını bildirerek kadınların yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü ayaklar altına almış, bu cinayetlere ortak olmuştur.

Biz avukatların da bir mensubu olduğu yargı erki ise; kadın cinayeti faillerinin, “beni aldattı, iffetsizlik yapıyordu, erkekliğime sövdü” gibi savunmalarına itibar ederek, katilleri haksız tahrik indirimleriyle ödüllendirerek bizleri adeta bir kez daha öldürüyor! 

Öldürüldüğümüzde dahi makbul kadın olma ‘borcunu’ sırtımıza yüklemeye çalışan ataerkil toplum ve eril yargı sistemi; kadın cinayetlerinin meşrulaştırılmasının ve faillerin cesaretlendirilmesinin baş sorumlularıdır!

Canı istediğinde nerede ne giyeceğimize, kiminle, nasıl birlikte olacağımıza, eve kaçta gireceğimize, hatta ve hatta kaç çocuk yapacağımıza karışmaya kalkanların, ulusal mevzuat ve uluslararası sözleşmelerle yükümlü kılındıkları hükümler hilafına, kadına yönelik şiddete aile içi bir mesele gibi muamele etmesine izin vermeyeceğiz. Zira kadına yönelik şiddet, kadının güvende, özgür ve şiddetsiz yaşama hakkını ilgilendiren, en temel insan haklarındandır! 

Koruyacaksınız! Tıpkı; erkek arkadaşları tarafından vahşice katledilen İkbal Uzuner ile Ayşenur Halil’i, boşandığı erkek tarafından önce kaçırılmaya çalışılan, sonra da sokak ortasında başından silahla vurularak öldürülen Bahar Aksu’yu, “seni ulu orta yerde öldüremez” denilse de hastanenin orta yerinde, boşandığı erkek tarafından pompalı tüfekle öldürülen hemşire Eser Karaca’yı ve Denizli’de, evli olduğu erkek tarafından saatlerce işkence edilerek öldürülen Müge Elbeli’yi korumak zorunda olduğunuz gibi! 

Aydınlatacaksınız! Tıpkı; geçtiğimiz aylarda, Anayasa Mahkemesince, şüpheli ölümüne ilişkin soruşturmanın özensiz yürütüldüğü gerekçesiyle yaşam hakkının ihlal edildiğine hükmedilen, kamuoyundan, 11 yaşında intihar ettiğine inanmasının beklenildiği, 7 yılı aşkın süredir adalet mücadelesi vermek zorunda bırakılan, akıl hastanelerine, cezaevlerine kapatılan baba Şaban Vatan’ın biricik kızı Rabia Naz Vatan’ın ve yine iddia makamınca deliller yeterince araştırılmadan, “intihar” denilerek üstü kapatılmaya çalışılan, Narin Güran cinayeti gibi kamuoyunda infial uyandıran başka kadın ve çocuk cinayeti duruşmalarına giderek adeta adalet için yalvarmak zorunda bırakılan baba Nizamettin Kabaiş’in ve baroların kadın hakları komisyonlarının ısrarı neticesinde yeni deliller elde edilen Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümünü aydınlatmak zorunda olduğunuz gibi! 

Ve yargılayacaksınız! Tıpkı; parçalanmış haldeki cansız bedeni yol kenarında bir bavul içinde bulunan, önceki kız arkadaşını da balkondan atarak ölümüne sebep olduğu öğrenilen eski polis erkek arkadaşı tarafından öldürülen Ayşe Tokyaz’ın failini, cesedin taşınması ve gömülmesi için yardım eden failleri ve kardeşi Esra Tokyaz’ın verdiği ifadeyi faile sızdıran polis memurlarını yargıladığınız gibi! 

Bizler, söylemekten asla yorulmayacağız;

Kadın cinayetleri politiktir. Kadına yönelik şiddet, kader ya da fıtrat değildir, önlenebilir ve önlenmelidir. 

İstanbul Sözleşmesi yeniden, 6284 Sayılı Kanun eksiksiz uygulanmalı, tedbir ve koruma kararları ivedi ve etkin bir şekilde hayata geçirilmeli, şiddet faillerine sıfır tolerans gösterilmelidir!

İhmali olan tüm kamu görevlileri en ağır şekilde cezalandırılmalı, tüm şüpheli ölümler, kamuoyunun vicdanında açılan ağır yaralar onarılacak şekilde aydınlatılmalıdır!

Anıtsayaç’a bir kız kardeşimizin daha adının yazılmasına tahammülümüz yoktur!

Buradan bir kez daha ilan ediyoruz: insanca, hakça, eşit ve şiddetsiz bir yaşam hakkımızdan vazgeçmeyecek ve fakat; bu hakka kastedenleri, göğsümüzde harlamayı bir an olsun bırakmadığımız kinin aleviyle boğacağız!

Ve devlet mekanizmaları; ya sorumluluğunu yerine getirecek ya da bu cinayetlerin ortağı olarak tarihe geçecektir!

YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI! YAŞASIN 25 KASIM!

ETKİNLİK TAKVİMİ

28.11.2025
AV. UFUK KÖK
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.