Atatürk
BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 20.11.2025 | Okunma Sayısı: 38
20.11.2025 tarihinde Baromuz Çocuk Hakları Komisyonunca 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü etkinlikleri kapsamında Baro Hizmet Binamızda ilimizde çocuk hakları alanında faaliyet gösteren Denizli Koruyucu Aile Derneği, Denizli Disleksi Derneği, Denizli Down Sendromu Derneği, 1 Hayalim Var Derneği, DEKEV, Denizli Rotary Kulübü, Denizli Rotaract Kulübü ve UCİM temsilcileriyle birlikte basın açıklaması düzenlenmiştir.

BASIN AÇIKLAMASI METNİ

Bugün, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde, Denizli’de çocuklarla ilgili çalışma yürüten meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları olarak bir araya geliyor; tüm kamuoyuna ve yetkililere sesleniyoruz.

Çocuklarımız ülkemizin geleceğidir ve onlara sahip çıkmak, geleceğimize sahip çıkmak ile eşdeğerdir.

Bizler bugün; susan, susturulan, görmezden gelinen ve hakları elinden alınan tüm çocuklar adına buradayız. Geçmişte olduğu gibi bundan sonra da yalnızca sorunları dile getiren değil, çözüm üreten, izleyen ve gerektiğinde müdahale eden bir yapı olarak görev almaya devam edeceğiz.

Bugün susan, yarın sorumluluk taşır. Biz susmuyoruz. Susmayacağız.

Ve ne yazık ki sadece son iki haftada yaşananlar bile; çocukların yaşam hakkının, beden bütünlüğünün, eğitim hakkının ve korunma gereksiniminin nasıl yok sayıldığını acı bir şekilde ortaya koymaktadır.

14 Kasım’da Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinde, bir marangoz atölyesinde kalfa tarafından makatına kompresörle hava basılarak işkence edilen 15 yaşındaki Muhammed Kendirci, beş günlük yaşam mücadelesinin ardından tedavi gördüğü hastanede dün hayatını kaybetti.

Bu çocuk; çalışmak zorunda bırakılmış, güvencesiz ve denetimsiz bir ortamda sömürülen ve işkenceyle hayattan koparılan çocuklardan yalnızca biridir.

10 Kasım’da Kocaeli Dilovası’nda bir parfüm fabrikasında çıkan yangında, aralarında çocuk işçilerin de bulunduğu işçiler hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden işçilerden Tuğba Taşdemir 17, Nisanur Taşdemir 15 ve Cansu Esteoğlu 15 yaşındaydı. Bu yaşanan yalnızca bir “iş kazası” değil; çocuk işçiliğinin normalleştirildiği, iş güvenliğinin yok sayıldığı, denetim mekanizmalarının çalışmadığı ve üretimin çocukların yaşamından daha değerli görüldüğü bir düzendir. Bu yangın tedbir ve denetimlerle engellenebilirdi; aynı politikalarla çocuk işçiliğinin de engellenebileceği gibi…

5 Kasım’da Manisa’nın Turgutlu ilçesinde, Irlamaz Refik Pınar Ortaokulu’nda otizmli bir çocuğumuz okul müdürü tarafından merdivenden itildi. Geçmiş deneyimlerimiz ve kamuoyuna yansıyan vakalardan biliyoruz ki bu olay münferit değildir.

Okullar, çocukların mutlak güvenlik alanı olmak zorundadır. Bunu sağlamak idare için bir lütuf değil bir görevdir. Aynı zamanda olayın ardından açıklama yapan Velilerin ayrımcı söylemleri ve sistemin yetersizliği, engelli çocukların hâlâ ne kadar savunmasız olduğunu göstermektedir. Engelli çocuklarımız sadece fiziki erişim eksiklikleriyle değil, aynı zamanda psikolojik baskı, önyargı   ile de yüzleşmektedir.

Bu kapsamda engelli çocuklar, özel eğitim, bakım ve rehabilitasyon süreçlerinde halen ciddi eksikliklerle karşılaşmaktadır. Fiziksel ve pedagojik altyapısı yetersiz okullar, yalnız bırakılan aileler ve dağınık devlet hizmetleri, çocukların eşit erişim hakkını fiilen ortadan kaldırmaktadır.

Engelli çocuklar yalnızca korunmaya muhtaç değil, aynı zamanda aktif hak öznesi olan bireylerdir. Onları koruyamayan sistem; insan onurunu ve sosyal adaleti zedelemektedir.

Çocukların eğitim hakkına erişiminde yaşanan sıkıntılarsa en temel gördüğümüz alanlarda dahi karşımıza çıkmaktadır. Bazı okul yöneticilerinin, öğrenci ve velilere danışmadan, onların yerine seçmeli ders tercihleri yaptığı ve velilerden yalnızca imzalamaları istendiği vakalara şahit olmaktayız. Bu durum, çocukların ilgi ve yeteneklerine göre şekillenen bir eğitim hakkının fiilen kısıtlanmasına neden olmaktadır. Her seferinde “öğretmen durumu” ya da “fiziki imkan yetersizliği” gerekçeleriyle yalnızca belirli derslerin seçilmesine zorlanması kabul edilemez. Seçmeli dersler, öğrencilerin hayata hazırlanmasında; bilişsel (bilgi, beceri), duyuşsal (ilgi, tutum), ve sosyal gelişimlerine katkı sağlayan temel bir araçtır. Derin yoksullukla mücadele ve çocukların sağlıklı gelişimini güvence altına almak için, her devlet okulunda tüm çocuklara istisnasız bir öğün ücretsiz, besleyici yemek ve temiz su sağlanmalıdır. Bu sadece bir yardım ya da geçici bir önlem değil; çocukların yaşama, gelişme ve eğitim hakkının temel bir gereğidir ve devletin yerine getirmesi zorunlu bir sorumluluğudur.

Toplum olarak çocukların suça sürüklenmesinin sonuçlarının ne kadar ağır olabileceğini görüyoruz. Suça yönelmelerinin önlenememesi, diğer çocukların ve masum insanların hayatına mal olabilmekte; ailelerin, okulların ve toplumun güvenliğini tehdit edebilmektedir. Bu durum, sadece çocukları değil, tüm toplumu ilgilendiren bir sorundur ve etkin önleyici mekanizmaların hayati önemini gözler önüne sermektedir. Suça sürüklenen çocuklar ceza politikalarının nesnesi değil, topluma yeniden kazandırılması gereken bireylerdir. Suça yönelmelerinin arkasında yoksulluk, aile içi ihmal ve sosyal dışlanma gibi sebepler vardır. Bu nedenle sonradan cezalandırma yöntemlerini tartışmaktan ziyade çocukların suçu sürüklenmesinin önlenmesi ivedilik ve kararlılıkla sağlanmalıdır. 

Çocuklar yaşıyor diyemiyoruz; hayatta kalmaya çalışıyorlar. Çocuk işçiliği derinleşirken, kız çocukları hâlâ çocuk yaşta evlendiriliyor. Çocuklara yönelik ihmal ve istismar vakaları ise artarak devam ediyor. Cinsel istismar, fiziksel şiddet, duygusal ve ekonomik sömürü; birçok çocuk için günlük hayatın bir parçası hâline gelmiş durumda.

Üstelik istismara maruz kalan birçok çocuk, korku, utanç ve baskı nedeniyle yaşadıklarını aylarını hatta yıllarını alacak gecikmelerle söyleyebilmekte; çoğu zaman eldeki tek delil çocuğun beyanı olduğu için failler cezasızlık politikalarıyla adeta ödüllendirilmektedirler. Toplumsal suskunluk ve kurumsal yetersizlik, en az failler kadar tehlikelidir.

Artık içinde bulunduğumuz durum gösteriyor ki, çocuklara yönelik işlenen suçlara ilişkin gösterilen duruş tüm vatandaşlar için bir insanlık sınavıdır.

TALEPLERİMİZ VE ÇAĞRIMIZ AÇIKTIR

Çocuk işçiliğine karşı sıfır tolerans politikası benimsenmeli; üretim yapan herkesin çocuk çalıştırmama sorumluluğu denetlenebilir şekilde güvence altına alınmalıdır.

İhmal ve istismar vakalarında erken müdahale ve koruma esas alınmalı; failler için gerçek düzenlemeler ve caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır.

Okul ve kurum yöneticileri; yalnızca fiziksel şiddet değil, psikolojik baskı, ayrımcılık ve ihmalden de sorumlu tutulmalıdır.

Engelli çocuklar için erişilebilir eğitim, sağlık ve bakım mekanizmaları güçlendirilmeli; ailelere aktif destek sağlanmalıdır.

Devlet, çocuklara yönelik yapmış olduğu tüm çalışma ve planlamalarını “yapmış olmak için” değil, çözüm üretmek amacıyla gerçekleştirmeli; sivil toplum kuruluşları karar alma süreçlerine etkin ve eşit şekilde dahil edilmelidir.

Bizler, Denizli’de çocuk hakları için çalışan meslek örgütleri ve sivil toplum örgütleri olarak; gözlemci değil, çözüm ortağı olmayı seçiyoruz. Her ay yaptığımız toplantılarla sesimiz her zamankinden daha gür, etkimiz her zamankinden daha görünür. İhlallerin kaynağıyla mücadele etmekten, adli ve idari süreçlerin takipçisi olmaktan, her çocuğun yanında olmaktan vazgeçmeyeceğiz.

Çocuk hayatı tartışılamaz. Çocuk hakkı ertelenemez.

Her çocuk güvenle yaşamalı; her çocuk okuluna, sağlığına ve geleceğine ulaşabilmelidir. Yetkilileri, somut adımlar atmaya, sivil toplumla iş birliği kurmaya ve gerekli kaynakları tahsis etmeye çağırıyoruz.

O yüzden bir kez daha tekrar ediyoruz.

Çocuklar uyurken susulur, ölürken değil!

Biz susmuyoruz. Susmayacağız.

ETKİNLİK TAKVİMİ

22.11.2025
AV. UFUK KÖK
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.